30 Ocak 2017 Pazartesi

BİLİNMEZLİKLERE DOĞRU !

                                           
İnsanlar olarak çok garip varlıklarız . Hep bilinmeyene ilgi duyuyor , bilmediklerimize ulaşmaya çalışıyoruz. Aslında bu insan olmamızın bir sonucu  yani bizi diğer varlıklardan ayıran akli yetimizden başka bir şey değil . Merak ediyor merak ediyor ve hep merak ediyoruz bilinmeyeni.
Hani şu matematikte vardır ya iki bilinmeyenli denklemler . Her insanın hayatı da bu denklemlerden ibaret.  Bir bilinmeyen kendimizken , diğeri de bizim dışımızdaki bilinmeyenler. Aslında kendi dışımızdaki bilinmeyenleri çözmeye çalışırken kendi özümüzde bir yolculuğa çıkıp kendimizi de keşfediyoruz. Bilinmeyeniniz ne ise aslında siz de oymuşsunuz .Ben bu Avrupa maceramda bunu anladım ilk olarak .




Beş yaşındaki bir kız çocuğunun hayatı nasıl yalnızca oyuncak bebeklerden ibaret ise benim de hayatım Avrupayı seyahat etme , o büyülü mekanları yakından görme hayalinden ibaretti. Eğer bir şeyi yeteri kadar isterseniz gerçekten onu yapmak için tüm imkanlar önünüzde bitiyor. Yapamam diyip bahane üretmek yerine nasıl yaparım diye yollar aramak ve o dikenli yollardaki gülleri keşfedebilmek işte tüm mesele.
 Elbette ben de biliyordum mesela benim için  bunun ulaşması  çok zor bir hayal olduğunu.
   



Avrupayı kendi imkanlarımla gezmem imkansızdı belki ama bana sunulan imkanları değerlendirmemek de aptalca olurdu o zaman . Hem eğitimim yarıda kalmasın hem bu rüyama kavuşayım derseniz işte bakınız – Erasmus tam da size göz kırpıyor ! Bende bu yolu denemeli ve başarmalıydım.



 Yetersiz bir İngilizceye sahiptim , bölüm derslerimin yeteri kadar  ağır olmasına aldırmadan İngilizce çalıştım , bahaneleri hayatımdan çıkarmıştım ama benim dışımda gelişen aksilikler hiç bitmiyordu.
Öyle ki tam bir tezatlık göstergesi olan sınavdan önce sunulan tercih listem dahi olay olmuştu .Okulun Erasmus görevlisi en başta İtalya’yı görünce ‘Sen İtalyanca biliyor musun , ne yapacaksın orda gidemezsin ‘ dedi.İtalya’yı en başa yazma sebebim ise sınavdan alacağım puana göre olan sıralamada zaten ancak puanımın İtalya’ya yetecek olmasıydı . Daha en başından zaten eğer gidersem İtalya’ya gidebilirim yoksa hiç gidemem diye bir hisse kapılmıştım .Tercih listemi değiştirmeden sınava girdim. Ve sonuçlar açıklandığında gerçekten mucize gibi bir şeydi karşımda duran liste. Ucu ucuna kazanmıştım ve tam da düşündüğüm gibiydi sonuç. İtalya’ya gitmeye hak kazanmıştım .
Bu aşamaya kadar ailemin hiçbir şeyden haberi yoktu . Annem duyduğunda bilseydim sınava girmeni istemezdim kazanırsın zaten kafana koyduğunu yapıyorsun  demişti. Babamsa ben gidemedim sen git kızım diye açık çek sundu . Ve ardından işin prosedür kısmı başladı . Pasaport çıkartılması , okuldan  davet mektubu  istenmesi ,  vize alınması  …
İtalya vizemi aldığım gün  15 Temmuzdu . Ben gündüz vize başvurumu yaptıktan sonra akşama ülkemde darbe teşebbüsü olmuştu . Sanırım yaşadığım en korkunç geceydi . ..Fakat her şey yoluna girdi , amacına ulaşamadı bu hain eylem .





Bu arada İtalya vizem sekteye uğramadı  . O gün  gerekli belgeleri eksiksiz İDATA adlı kuruma sunduktan sonra on beş gün için mülakata gittim . Yalnızca adım soyadım ve gidiş amacım sorulan mülakatta yaklaşık bir hafta sonra vize basılmış pasaportum elime ulaştı.
 İş resmiyete döküldükçe daha bir heyecanlanıyor insan , bende öyle olmuştum . Artık tamamen gideceğimin bilincindeydim . Bütün günlerimi  sevdiklerimle geçiriyor hatta İtalya’da bunlardan yoktur yiyemem diye hergün neredeyse üç öğünlük yemek indiriyordum mideye .
Evimizde ise havalar bulutluydu , gideceğim için hüzün yağmurları yağdı yağacaktı . Ama bir yanda da ailemin bunu yapacak cesarete sahip olduğumu görmeleri onları mutlu ediyordu.
Eğer siz kendinize inanırsanız etrafınızdaki herkes de size inanır , ben kendime güvenmeseydim ve o cesareti kendimde bulamasaydım ailem de bana güvenmezdi ve bu yola çıkamazdım . Ben bir kuşun gölgesinden yola çıkmıştım ve yolun sonunda o kuşa ulaşacağıma inanmıştım . Benimle beraber de o kuşu görmek isteyen herkes bana yoldaş olmuştu. Ve asıl söylemek istediğim şudur ki , bazen bir hayal insana gerçeğin olduğu yeri gösterebilir siz de hayalinizin peşinde gerçeğin olduğu yere doğru yürüyün ve en önemlisi de inancınızı paylaştığınız yoldaşlar edinin .


-Bazen bir hayal insana gerçeğin olduğu yeri gösterebilir , bir kuşun gölgesinden yola çıkıp kuşun kendisini görebilirsiniz değil mi ?
-Aşkın Resmi – Serdar Özkan 


Yorumlarınızı Esirgemeyin :)

26 Ocak 2017 Perşembe

BANA KİM OLDUĞUMU SOR !


Tanımak nedir ? Bir ülkeyi , bir şehri , bir insanı nasıl tanırız ? Soru sorarız değil mi ?  Ne diye sorarız   nasıl diye kimsin diye sorarız . Bugün de sizlerle tanışmamın ilk adımı olacak olan ‘ Kim ‘ sorusunun cevabı ile başlıyorum .

Kimdir bu Büşra ?

Bir yaz günü ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiş sonra da madem geldim bu dünyaya gezmek lazım diye kafasına seyahat etme düşüncesini kazımış olan minimalist bir gezgin aslında bu kız. Daha lise yıllarında ‘Ben üniversitede erasmus yapacağım ‘ diye ortalıkta geziyormuş. Buz Devri filminde sürekli bir fındığın peşinden koşan sincap gibi koşmuş da koşmuş hayallerinin peşinde.Bu koşu serbest bir koşu olmamış tabiî ki ,  engelli maraton koşusundan pek bir farkı yokmuş diyorlar.


 Hayatımızda her zaman engeller çıkar karşımıza aslolan onları nasıl yendiğimizdir değil mi ? İnançla , azimle ve en önemlisi istemekle. İstemek başarmanın yarısıdır derler belki de hepsidir , Büşra’nın hikayesinde sanki hepsi olmuş istemek başarmanın. Burda bahsedilen istemek kuru kuru istemek değil , yılmamak yılmamak ve çalışmaya devam etmek .Kimi zaman yediği yemeğin istemek olması kimi zaman içtiği suyun kimi zaman da yağmur olup  umutların tükendiği bir anda yağıp onları yeniden yeşertmesi. Evet Büşra’ da hayalerine ulaşmayı yalnızca kuru kuru isteme aşamasında bırakmayıp ulaşana kadar peşinden koşan bir kul yalnızca. En çok ne yapmak istersin sorusuna  - Erasmus diye yanıt verip sonunda kendini İtalya’da buldu bir anda bu kız . Bu iş göründüğü kadar kolay olmadı elbet.


Sanırım en kolay kısmıydı Erasmus sınavı. Ülke tercihleri için listede yazdığı İtalya’yı görüp ‘ Sen İtalyanca bilmiyorsun orada ne yapacaksın  gidemezsin ‘diyen okulun Erasmus sorumlusu ,vize almaya gittiği gün ülkede darbe teşebbüssü olması , İtalya’da geldiği okulun ‘ Sizin kursunuz daha bir ay sonra başlayacak ‘ sürprizi , bir sabah uyandığında alerji sebebiyle kendi yüzünü tanınmayacak halde bulması , cep telefonunun bozulup al benden de bir darbe demesi , tam her şey yoluna girdi derken depremle sarsılması , o geçti derken ikinci deprem , üçüncü deprem .
Korkmayın korkmayın elbette güzel anılar da var . Filmlerde gördüğü yerleri yakından görmek , içlerine girmek , ben Türk’üm diye göğsünü gere gere milletini anlatmak , kültürünü tanıtmak .

Bu hikayede her şey var , Erasmus hayal ağacımdaki bir meyveydi yalnızca benim için. Tadından yenmez güzellikte bir meyve değil ama tadına bakmamak da büyük eksiklik olur .İşte bende sizlere bu meyvenin tadını dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım :)   
Yorumlarınızı Esirgemeyin :)